18 Kasım 2013 Pazartesi

Bemol, diyez ve naturel nedir?


Notaların önüne gelerek, ses yüksekliklerini değiştiren işaretlere SES DEĞİŞTİRME (ALTERASYON)işaretleri denir.

Türk müziğinde koma sesler için bir çok ses değiştirme işareti bulunur. Ancak klasik müzik teorisinde 5 temel işaret vardır:

1. DİYEZ :
 Önüne konulduğu notayı yarım ses inceltir.



2. BEMOL : Önüne konulduğu notayı yarım ses kalınlaştırır.



3. NATÜREL : Değişime uğramış notayı naturel, doğal sesine getirir.



4. ÇİFT DİYEZ : Önüne konulduğu notayı tam ses inceltir.



5. ÇİFT BEMOL : Önüne konulduğu notayı tam ses kalınlaştırır.



________________________________________

Klasik batı müziğinde diyezler çıkıcı beşiler  halinde sıralanır. Donanımda ilk diyez FA notasına, sonraki diyez DO notasına, sonraki SOL notasına konur. Bu sıra değişmeden bu şekilde devam eder. (Notanın kendisiyle beraber , inceye doğru 5 komşu nota ismi sayılır.)



Bemoller, inici beşliler şeklinde sıralanır. Donanımda ilk bemol Sİ notasına, ikinci bemol Mİ notasına, üçüncü bemol LA notasına konur. Bu sıra değişmeden bu şekilde devam eder. ( Notanın kendisiyle beraber, kalına doğru 5 komşu nota sayılır.)



Portenin donanım bölümünde, en fazla 7 diyez işareti, ya da 7 bemol işareti kullanılır.
Kaynak Site
www.caliyorum.com

5 Kasım 2013 Salı

keçinin kromozom sayısı

Keçi 60 Deniz Yıldızı 94 Soğan 16 Kurt Bağrı Bitkisi 46 Keçi 100 Güvercin 16 Moli Balığı 46 At Kuyruğu 216 Mısır 20 Erik 48 Eğrelti Otu 500 Domates 24 Patates 48



Sınıflandırma yapılırken canlıların kromozom sayısı dikkate alınmazÇünkü farklı türlerin kromozom sayıları aynı olabilir. Ayrıca kromozom sayısının fazla olması  canlının gelişmişlik düzeyi hakkında bilgi vermez

19 Aralık 2012 Çarşamba

TÜRK VE DÜNYA EDEBİYATINDA ANI TÜRÜNÜN TARİHSEL GELİŞİMİ,ÖNEMLİ TEMSİLCİLERİ VE BUNLARIN ESERLERİ ANI ÖRNEKLERİ

TÜRK VE DÜNYA EDEBİYATINDA ANI TÜRÜNÜN TARİHSEL GELİŞİMİ,ÖNEMLİ TEMSİLCİLERİ VE BUNLARIN ESERLERİ ANI ÖRNEKLERİ





Dünya Edebiyatında Anı
Batı Edebiyatında anı türünün oldukça eski bir geçmişi vardır.

Eski Yunan Filozofu Eflatun'un birçok eseri hatırat özelliği taşır. 18. yy'ın ünlü yazar ve filozofu J.J. Rousseau'nun İtiraflar adlı eseri ve çağdaş romancı Andre Gide'nin Jurnal'i bu türün örneklerindendir.

Anı Yazma Sebepleri

* Kaybolup gitmesine razı olunmayan bir gerçeği ortaya koymak
* Birlikte yaşanılan kişilere karşı duyulan hayranlığı dile getirmek
* Tarih ve toplumla hesaplaşmak
* Siyasi rakipleri kötülemek, kendini savunmak
* Gelecek kuşaklara ders vermek
* Unutulmak korkusundan kurtulmak
Türk Edebiyatında Anı

Türk Edebiyatında şuara tezkireleri, menakıpname, siyer, vakayiname, gazavatname, fetihname, sefaretname gibi eserler bilinen anlamıyla birer anı olmasalar bile bu türün özelliklerini taşırlar. Hatırat terimi yeni bir terim olmasına rağmen işlerliği bakımından tarihle yaşıttır. Roma imparatoru Sezar'ın Gallia Savaşı, Göktürk Hükümdarı Bilge Kağan'ın Göktürk Kitabeleri, Baburşah'ın Baburnamesi bu türün ilk örnekleri sayılabilir.

Hatırat kelimesi bizde 19. yy'dan itibaren Muallim Naci'yle kullanılmaya başlanmıştır. Muallim Naci, Lûgat-ı Naci isimli eserinde hatıra kelimesinin karşısında "hatırda kalmış olan hususi keyfiyet, cem'i hatırat" açıklaması vererek bu türün ilk açıklamasını yapmıştır. Son yıllarda ise hatıra ve hatırat yerine anı kelimesi daha sık kullanılmaktadır.
Osmanlı döneminde 19. yy ortalarına kadar yazılan tezkire, menkıbe gibi eserler tam olarak bir anı özelliği taşımaz.

Bu dönemde anı özelliği taşıyan pek az eser verilmiştir. Barbaros Hayrettin Paşa'nın Gazavat-ı Hayreddin Paşa, Keçecizade İzzet Molla'nın Mihnet-i Keşan, Akif Paşa'nın Tabsıra adlı eserleri hatıra türündedir.

1870'den sonra hatırat türüne ait kitaplar çoğalmaya başlar. Ziya Paşa'nın Tanzimat döneminin ilk anı kitabı olan Defter-i Amal adlı eseri, Muallim Naci'nin Medrese Hatıraları, Ömer'in Çocukluğu adlı eserleri ilk örneklerdir.


Cevdet Paşa'nın Tezakir ve Maruzat adıyla yayımlanan evrakı ise dönemin siyasi olaylarını anlatan ve yorumlayan ilk hatırat örneğidir.


Ebuziya Tevfik'in Yeni Osmanlılar Tarihi de Abdülaziz devrinin ortalarından başlanarak 1876'ya kadar devam eden siyasi olayların anlatıldığı önemli bir hatırattır.

Anılarda insan hayatının tamamının eksiksiz olarak yazılması şart değildir. Zaman süreci olarak hayatın tamamını içine alabileceği gibi bir bölümünü bir zaman dilimini yahut bir olayın geçtiği zaman sürecini içine alabilir.

Anıya konu olan olaylar ve kişiler gerçek olduğu için yazar bunları değiştiremez.Ancak anıyı sıkıcı bir anlatımdan yüzde yüz objektiflikten ve belgesel bir kimlikten kurtarmak için araya yeri geldikçe izlenime dayalı yorumlar da katmak gerekir.Bunu yaparken yapmacığa kaçmadan geçmişe ait hatırlananlar kişisellik niteliğini korumak şartıyla olabildiğince yansız ve içten anlatılmalıdır. Bütün bu özelliğiyle anı türü eleştiriden biyografiye, romandan şiire kadar pek çok türe kaynaklık eder.

Otobiyografi, kişinin yalnızca kendisiyle ilgili bilgileri verirken anı, hem bireysel hem de sosyal anlamda bilgi içerir. Günlük tutan yazar, sıcağı sıcağına o günün olay, yaşantı ve düşüncelerini aktarırken; anı yazarı, tarih olmuş eski zamanların olaylarını belleğe ya da belgelere dayalı olarak ortaya koyar. Bu bakımdan anı metinleri yalnızca hatırlanabilen, unutulmayan, kaydedilebilen olayları içerdiği için tarihi aynen aksettirmekten uzaktır, büsbütün objektif olması beklenemez. Toplumların sosyal hayatlarında anı aktarmak önemli bir gelenektir. Özellikle yaşlı insanlar kendilerinden daha genç kimselere daha önce görüp geçirdiklerini, yaşadıkları ilginç olayları anlatırlar.

Anılarda insan hayatının tamamının eksiksiz olarak yazılması şart değildir. Zaman süreci olarak hayatın tamamını içine alabileceği gibi bir bölümünü bir zaman dilimini yahut bir olayın geçtiği zaman sürecini içine alabilir.

Anıya konu olan olaylar ve kişiler gerçek olduğu için yazar bunları değiştiremez.Ancak anıyı sıkıcı bir anlatımdan yüzde yüz objektiflikten ve belgesel bir kimlikten kurtarmak için araya yeri geldikçe izlenime dayalı yorumlar da katmak gerekir.Bunu yaparken yapmacığa kaçmadan geçmişe ait hatırlananlar kişisellik niteliğini korumak şartıyla olabildiğince yansız ve içten anlatılmalıdır. Bütün bu özelliğiyle anı türü eleştiriden biyografiye, romandan şiire kadar pek çok türe kaynaklık eder.

Bir kimsenin kendi hayatını, yaşadığı devrede şahidi olduğu ya da duyduğu olayları edebî değer taşıyan bir dille anlattığı yazılara anı (hatırat) denir. Bir başka deyişle, özümüzde bir iz bıraktığı için unutulmayan ve anılmaya değer bulduğumuz olayları anlatan yazı türüdür. (S. SARICA - M. GÜN-DÜZ, Güzel Konuşma Yazma, s. 374)

Edebiyat sahasının en yaygın türlerinden biridir. Bu türde verilen eserlerin çok değişik sahalarda oluşu, ona belli bir sınır çizme imkânını zorlaştırır. Anıların önde gelen özelliği, yazarının hayatının belli bir kesitini alması ve çok sonra yazıya dökülmesidir.

İçlerinde anı türünün özelliği bulunabilecek seyahatname, sefaretname, muhtıra, tezkire, menkabe, günlük, otobiyografi ve tarih türleri ile anı türünü karıştırmamak gerekir. Bu türlerin her birinin yazılış gayeleri ayrıdır. Ortak özellikleri ise yaşanmış olaylar üzerine kurulmuş olmalarıdır. Ancak bu özellik, onları birbirinin yerine koyma sebebi olamaz.

Anıların, tarihî gerçeklerin açıklanması sırasında, önemli yardımları dokunur. Anı; tarih değilse de, tarihe yardımcıdır. Devirlerin özelliklerini anlatan anılar, o devrin tarihini yazacaklar için önemli birer belge niteliğindedir. Bundan ötürü, anı yazarı, anılarını yansıtırken tarihî gerçeklerin bozulmamasına çok dikkat etmelidir. (H. F. GÖZLER, Örnekleriyle Türkçe ve Edebiyat Bilgileri, s. 528)

Anı (Hatırat) ile günlük, en çok karıştırılan iki türdür. Bu iki türün en önemli ayrılığı günlüklerin yaşanırken, anıların ise hayatta ya da ömrün sonunda kaleme alınmalarıdır.

Her ne sebeple kaleme alınırsa alınsın anı türünde dürüstlük, samimiyet ve sorumluluk duygusu ön plânda tutulmalıdır. Anı yazarken önce konu tespit edilmeli; sonra ya günü gününe tutulan notlar ya da hafızada saklanan olaylar zinciri, plâna göre düzenlenmelidir. Anı yazılırken süslü sanatlı bir anlatımdan kaçınmalı; açık, sade ve akıcı bir üslûp kullanılmalıdır. Duygu ve düşünceler, içtenlikle gerçeği yansıtmalıdır.

Anılar, ya günü gününe tutulan notlar hâlinde ya da sonradan hatırlanmak suretiyle yazılır. Batı edebiyatında en ünlü anı yazarları; Sain-Simon (1675-1755) ve Rousseau (1712-1778)' dir. (H. F. GÖZLER, Örnekleriyle Türkçe ve Edebiyat Bilgileri, s. 528)

Batı edebiyatındaki ünlü anı yazarları ve eserleri şunlardır:

Sain-Simon - "Hatıralar"

Rousseau - "İtiraflar"


Anılar, ya günü gününe tutulan notlar hâlinde ya da sonradan hatırlanmak suretiyle yazılır. Batıda en çok yaygın bir tür olup ilk örneğini eski Yunan sanatçısı Ksenophon’un “Anabasis” adlı eseriyle vermiştir. Eflatun’un birçok eseri bu türdendir. 18. yüzyılda J. J. Rouseau’nun ” İtiraflar”, Goldoni’nin “İyilik Sever Somurtkan”, Goethe’nin “Şiir ve Gerçek Andre Gide’nin “Jurnaller “bu alanda önemli eserlerdir. 19. yüzyılda Fransız edebiyatında Victor Hugo’nun”Gördüklerim”, Stendhal’ın “Bencillik Anılar, Verlaine’nin ” İtiraflar adlı eserler önemlidir.

Rus yazar Tolstoy’un İtidafım” 20. yüzylda dünyanın her ülkesinde çok sayıda edebiyatçı bu türde eserler vermeye devam etmektedir.

Türk edebiyatında, 7. yüzyıla ait “Göktürk Yazıtları” bu türün ilk örneği sayılmaktadır. 16. yüzyılda Hindistan’da bir imparatorluk kurmuş olan Babür Şah’ın yazdığı “Babürname” , 17. yüzyılda Ebul Gazi Bahadır Han’ın yazdığı “Şecere-i Türk” , Katip Çelebi ve Naima’nın bir çok eseri bu türün örneklerindendir.

Eski edebiyatta anı özelliği taşıyan “vakainameler, gazavatnameler, sefaretnameler bu türün örnekleri sayılmaktadır.Edebi tür anlamında anı ise bizde Tanzimat döneminde başlamıştir. Önceleri Ebuziya Tevfik ve Ali Suavi çıkardıkları gazetelerde anılarını yayınlarlar Daha sonra; Akif Paşa’nın “Tabsıra”
Namık Kemal’in “Magaza Mektupları” , Ziya Paşa’nın “Defter-i Amel”, Ahmet Mithat Efendi’nin “Menfa”, Muallim Naci’nin “Ömer’in Çocukluğu”, Servet-i Fünun Döneminde; Ahmet Rasim’in “Eşkal-i Zaman”, “Falaka” ” Maharir “,”Şair ” Halit Ziya’nın “Kırk Yıl”, Saray ve Ötesi, Hüseyin Cahit Yalçın’ın : ” Edebi Hatıralar”.

Son Dönem Edebiyatında;
Yakup Kadri: “Zoraki Diplomat, Vatan Yolunda , Gençlik ve Edebiyat Hatıraları”,
Ruşen Eşref Ünaydın : ” Atatürk’ü Özleyiş”,
Falih Rıfkı Atay : “Çankaya”
Halide Edip : “Türk‘ün Ateşle İmtihanı”
Yahya Kemal: ” Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım ”
Yusuf Ziya Ortaç ” Porteler,” Bizim Yokuş”
Ahmet Hamdi Tanpınar : ” Kerkük Anıları”
Samet Ağaoğlu: ” Babamın Arkadaşları”
Salah Birsel : “Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu”
Halikarnas Balıkçısı : ” Mavi Sürgün”
Oktay Rıfat : “Şair Dostlarım”

Ayrıca, son dönemde, Celal Bayar, İsmet İnönü, Kazım Karabekir ve Rauf Orbay gibi siyasi kişilerin yazdıkları anılar, yakın tarihimizi aydınlatması bakımından önemli eserlerdir.


Türk edebiyatındaki anı eserlerine örnekler ise şunlardır:

Ziya Paşa - "Defter-i A'mâl"

Muallim Naci - "Ömer'in Çocukluğu"

Ahmet Rasim - "Falaka" ve "Muharrir, Şair, Edip"

Halit Ziya UŞAKLIGİL - "Kırk Yıl" ve "Saray ve Ötesi"

Hüseyin Cahit YALÇIN -"Edebî Hatıralar"

Falih Rıfkı ATAY - "Çankaya" ve "Zeytindağı"



Anılar, genellikle aşağıdaki nedenlerden dolayı yazılır:

(1) Geçmişi bir kez daha yaşamak ve yazma alışkanlığı kazanmak.

(2) Anıları unutulmaktan kurtarmak.

(3) Yok olup gitmesini göze alamadığımız bir gerçeğe kalıcılık kazandırmak.

(4) Anıyı oluşturan olayı, durumu, yerleri, kişileri söz konusu edip, başkalarının bilgisine, yararına sunmak.

(5) Kamuoyu önünde aklanmaya çalışmak, pişmanlığı dile getirip içini boşaltmak, günah çıkarmak.

(6) Gelecek kuşaklara geçmişten sonuçlar çıkarıp sunmak.

(7) Gerektiği zaman bir eleştiride bulunmak.

(8) İnsanoğlunun; yaşantılarını, deneyimlerini başkalarıyla paylaşmak gereğini duymak.

(S. SARICA - M. GÜNDÜZ, Güzel Konuşma Yazma, s. 375)


ANI ÖRNEKLERİ:


Çanakkale Savaşı Anıları
... Ateşe başladıklarında ödüm patladı. Şarapnel dolu gibi yağıyordu. Hemen cepheye gitmemiz gerekiyordu ve orada kurşunlar gerçekten uçuşmaya başladı. Korkmadığını söyleyen yalancıdır! George Washington başının üstünden uçuşan kurşun vızıltısından hoşlandığını söylemişti -ama o benim savaşımda değildi!
(Deniz eri Joe Murray)

... Köy korkunç bir tuzaktı. Her ev ve her köşebaşı keskin nişancılarla doluydu ve sokakta bir görünmek kafana kurşun yemek için yeterliydi...O köyde çok asker ve subay kaybettik. Düşman hiç görünmüyordu, görünen tek şey sadece bizimkilerin orada burada yere devrilmeleriydi. Bir evde keskin nişancı ararken tabancamla bir Türk öldürdüm ama bu arada az daha, önce ben ölüyordum.
(Teğmen Guy Nightingale)

... Aramızda ve askerlerimiz içinde Balkan utancının tekrarını yaşamaktansa ölmeyi tercih etmeyecek tek kişi olduğuna inanmıyorum. Eğer böyleleri varsa onları bir an önce biz kendi ellerimizle kurşuna dizelim
(Mustafa Kemal)

... Türklerin içinde iriyarı biri vardı, neredeyse iki metrenin üstünde olmalıydı. Bizimki de en az onun kadar iriydi. Sanırım prestij için iri adamlarını seçmişlerdi. İkisinde de beyaz bayraklar vardı ve ortada duruyorlardı... Ben ölüleri gömenlerden biri değildim ama siperin kenarında oturdum ve bir süre sonra yanlarına gidip Türk’e sığır kavurması ikram ettim. Gülemsedi, çok sevinmiş göründü ve o da bana ipe dizilmiş incir verdi. Jacko adını verdiğimiz Türk askerlerinden ben de bizimkilerin hepsi de pek hoşlanmıştı. Onun için kötü bir söz söylendiğini duymadım, temiz dövüşürlerdi ve dünyanın en cesur insanlarıydı. En yoğun ateş karşısında bile durmazlardı, adeta fanatik insanlardı. Onlarla ateşkeste karşılaştığımızda çok esaslı insanlar oldukları sonucuna vardık.
(Er Henry Barnes)




TÜRK ORDULARI BAŞKUMANDANIYIM
Afyonkarahisar’ın hatlarının çözülmesi sonunda birkaç Yunanlı tutsak, geceleyin Mustafa Kemal’in çadırına getirilmişti. Bunlardan birisi, Muzaffer Generalin doğup büyümüş olduğu Selanik’ten gelmişti. Yüz, kendisine yabancı gelmediğinden ve üniformasında da hiçbir bellilik görmediğinden kim olduklarını ve rütbelerini sormaya başlamıştı.
- Binbaşı mısınız?
- Hayır.
- Albay mı?
- Hayır.
- Korgeneral mi?
- Hayır.
- Peki nesiniz?
- Ben Mareşal ve Türk Orduları Başkomutanıyım! Şaşkınlıktan ağzı açık kalan Yunanlı kekeledi:
- Bir başkomutanın savaş hattına bu kadar yakın yerlerde dolaşması işitilmiş değil de!..

General SHERRIL

MİLLİ EDEBİYAT FİKİR AKIMLARI HAKKINDA KISA BİLGİ


MİLLİ EDEBİYAT FİKİR AKIMLARI HAKKINDA KISA BİLGİ
Fikir Akımları: Miili Edebiyat Dönemi Ürünlerinde o dönemin yaygın fikir akımlarının etkisi omuştur.Bu Fikir Akımları Dünyada'ki gelişme ve değişme karşısında DevLet'in Bütünlüğünü Korumak Amacıyla Ortaya Çıkmıştır.Bu Akımlardan İslamcılık ,Osmanlıcılık,Batıcılık yaygın Bi fikir akımı Haline gelmemi Türkçülük Akımı İse Hem Milli Edebiyatın doğmasını sağlamış hem de yeni cumhuriyetin kurulmasında ve devamında önemli bi rol üstlenmiştir.


Osmanlıcılık
Devletin siyasi birliğini sürdürebilmek düşüncesiyle oluşmuştur.Osmanlı Devleti sınırları içerisinde yaşayan vatandaşları ırk,din ve di ayrımı yapmadan eşit olarak kabul eden düşünce anlayışına Osmanlıcık denir.Balkan Savaşlarını Kaybedilmesi Balkanlardaki Türk olmayan Azınlıkların bağımsızlıklarını ilan etmeleri Osmanlıcılık fikrini zayıflatmıştır.(Öncüleri;Namık KEMAL, Şinasi)


İslamcılık
Bu Fikir Akımı Önce siyasi bir düşünce olarak ortaya çıkmış daha sonra edebiyat ve düşünce adamları tarafından savunulmuştur.Amacı farklı ırklardan müslümanları birleştirip kalkındırmak Hristiyan Dünyası karşısında bir denge unsuru haline getirmektir.Bu akıma göre Toplumun temel direği DİN'dir.Hangi Milletten olursa olsun bütün Müslümanların Halife'nin etrafında birleşmesi gerekir.Bütün çabalara rağmen bu akım çok taraftar toplayamamış etkinliğini yitirmiştir.(Öncüleri;Mehmet Akif ERSOY,Sait Halim Paşa,Eşref EDİP,Cevdet Paşa)


Batıcılık
Tanzimatla Birlikte devleti kurtarmak ve modernleştirmek yolunda ortaya çıkan akımlardan biridir.Bu akımın İlk önderleri Padişahlar ve onların destekledikleri Sadrazamlardır .I. Meşrutiyetten Sonra Batılılaşmanın Önderleri Jön Türkler olmuştur.Bu akımın Etrafında Toplanan Kişiler Fikirlerini ''İCTİHAD'' adlı dergide yayımlardı.(Öncüleri;Abdullah CEVDET,Tevfik FİKRET,Celal NURİ)


Türkçülük
Türkçülük akımı devleti kurtarma adına ortaya çıkmıştır.Bu akıma göre;Devlet ancak dili,dini,soyu bir olan topluma dayanarak ayakta durabilir.Türkçülük;dil ,tarih ve edebiyat alanındaki çalışmalarla yani bir kültür hareketi olarak ortaya çıkmıştır.Zamanla siyasi nitelik kazanmıştır.(Öncüleri:Mehmet Emin YURDAKUL, Ziya GÖKALP,Ömer SEYFETTİN,Ali Canip YÖNTEM,Hamdullah Suphi TANRIÖVER,Ahmet Hikmet MÜFTÜOĞLU)

7 Eylül 2011 Çarşamba

OKULLAR AÇILIYOR

19 eylül 2011 de okullar açılıyor.Yeni eğitim öğretim yılı başlıyor.Şimdiden  herkese hayırlı uğurlu olsun.İyi bir eğitim öğretim yılı geçirmek dileğiyle.Birinci sınıflar da 12 eylül günü okula başlayacaklar ve okullarına alışacaklar.